5 Temmuz 2013 Cuma

Giden Niye Sadece Kendi Gitmez?

 
             Ayrılık, yarımların acısını bırakır ömrümüzün herhangi bir vaktine. Yaşanılan acı sadece bir sözcüğün sıradanlığına sığdırılmıştır. Oysa o, soluk alıp verilen her dakikada saklıdır. Gecenin karanlığı ile gelen sızı, göçmen kuşların kanadına takılan sevinç, kuzeyden esen rüzgarın kokusu, sonsuz dokunuştur ayrılık. Giden biraz yaşanmışlık biraz da yaşanacak şeyler götürmüştür. Biraz kendi ömründen biraz da onun ömründendir götürdüğü. Oysa gözlerdeki ıssızlıkta bulunmuştur aranılan. Hiç bir bencillik kıyılarına uğramadan yanaşılan bir limandır yaşanılan. Onca kalabalığın içinde çırılçıplak bulunulan yalnızlıktır paylaştıkları. Uzun zamanlardan topladıklarıdır birbirlerine sundukları. Giden götürmüştür bir ömür biriktirdiği acıları da. Bir kuş kanadının çırpınışı kadar kısadır. Her şey bir anda bitiverir. Bulunduğu gibi, yüreğe kabul edildiği gibi, anlaşıldığı gibi değildir bu. Zamanın hızı daha acımasızca işler terk edişin durağında. Başlarken duyulan kaygıların dizildiği, kuşkuların yer edindiği kadar uzun değildir ömrü. İki kirpiğin buluşma anından daha hızlıdır bazen ayrılık. O ilmek ilmek işlenen, günlerce diller dökülen ve bin türlü acının içinden süzülerek getirilen sözcüklerin sihrinden yoksundur. Çünkü hiçbir yıkımın hassaslığa ihtiyacı yoktur. Onda ayrıntı da yoktur. O sadece yıkar giderken... ve yıkım zaman ile bir bağ kurmaz. Çünkü zamanın yeri yoktur gidenin bıraktığı yerde. Giden zamanı da almıştır yanında, gelecek geçmişin gölgesindedir artık. Mısralara sığmaz olur acının derinliği. Uçurumlar ile kıyaslanır yalnızlık. Uçurum kenarında gezer güzel ve acı anılar. Her seferinde kalandır bu uçuruma devrilen.Ve hep kalandır anıların cenderesinde boğulan. Fırtınalarda kaybolan, girdaplara takılan. Bilir ki kurtulduğu her fırtınadan, çıktığı her kuytuluktan yokluğu duyacaktır. Bundandır ki hep kalan, ayrılığın nedenlerini düşünür uzun uzun. Bir kuyunun derinliklerinde bulacağı ışığın onu getireceğini sanarcasına. Çaresiz kalınca, sanık sandalyesini kurar. Bir kendini oturtur bir de gideni. Ama bulamaz suçu tespit eden bir delil. Hep pişmanlıktır gelip dilinin ucuna dolanan. Ve güzele dair anlara kızmaya başlar. Güzel anlardan pişmanlıklar gelip oturur içine. İşte o zaman gerçekten bitmiştir aşk. Yaşadığın güzellikten duyulan pişmanlık bitirir her şeyi. Oysa kızılan ayrılıktır. Ayrılanın acımasızlığıdır. Belki de tanınamayandır kızılan. Giden hep bir kapı aralamıştır kendine. Bir perde çekemez yaşadıklarına ama daha bir güvenle bakar hayatına. Oysa hep bir kırık ayna taşır yanında ve her düşündüğünde aşkı o aynadan bakar kendine. Belki de kalandan beklediği itaattir, kabulleniştir, sesindeki çaresizliği hissediştir. Bilmez ki ne büyük bir yalnızlıktır içine düştüğü. Çünkü her veda kötü bir alışkanlık bırakır insanın hayatına. Veda ettiğin gibi edilen olmanın da korkusunu salar yüreğine. O, acımasızlığın nasıl olduğunu bilir. Bunun içindir ki, aşkı bir önceki gibi yaşayamaz. Çünkü aşkta acıma olmadığı gibi acımasızlığa da yer yoktur. Bu nedenle her yeni aşka bu korkunun gölgesinde başlar giden. Artık giden değil kalan olmanın korkusu taşıyandır. Her ayrılık, bir filmin sahnelerini bir romanın sayfalarını andırır. Bu yara bir daha asla kapanmaz ve hiçbir ilaç iyileştirmez sanılır. Artık ne kuşların kanatlarına takılan sevinci duyumsar, ne bir çocuğun tebessümünü fark eder ne de ağlamak onu teselli eder. O sadece, yalnızlığının girdabında nasıl boğulduğunu düşünür. Her ayrılık, bitmişliğin veya zor ile kazanılanın kolay kaybedilmesinin kabullenilmemesidir; kendisine sorulmadan alınan bu kararın incittiği onur, sevgi sözlerinin ardında gizlenmiş olan terk edişin bir anda bilinmesidir ayrılık acısı. Her veda çıktığı kapıyı açık bırakır. Arkasından kapatmaz, kapatamaz. Çünkü o arkasına bakmadan gidendir. Arkaya bakmanın, bıraktığı yıkıntıyı görmenin anılarında silinmeyen bir acının resmini çizeceğini bilir. Bu nedenle hiçbir veda arkasına bakmaz ve bu nedenledir ki, çıktığı kapıyı kapatmaz. Oysa her veda şunu hep unutur; her aşk bir veda kapısından girer.
                                                                
                                                                                                                  Alıntıdır.

13 Mart 2013 Çarşamba

Senin De Canın Yansın İstiyorum



  Seni, tüm vicdansızlığımla başka bir şehrin sokağına bırakıp kaçmak istiyorum. Belki yolu bulup dönemezsin diye ümit ediyorum.

  Birini bu kadar çok sevmek ne zor bir çaresizlik, hiç bilmediğin bir kalbi çözmeye çalışmak, sokaklarında yürümek, her enfes alışını izlemek, anlamak ve sevdikçe kaybolmak ne demek anla istiyorum.

Seni bir köprüden aşağıya sallandırmak istiyorum. Öyle çaresizce tek bacağından asılıp, sonsuz okyanusa bakarak uzun süre düşün istiyorum.

Birinin elini tuttuğunda, seni her an bırakacakmış gibi hissettirmesi, ölecek misin, yaşayacak mısın bilememek ne demek anla istiyorum.

Sevilip sevilmediğini çözmek için uğraşmayı, hep emek verip, fedakarlık edip, bir umutla her şeyin yoluna gireceğini ummayı; kaybetmeye hazır bekleyerek, yine de çok sevmeyi başarmayı hisset istiyorum.

Bana yaşattığın ne varsa, sen de yaşa istiyorum.

Elime bir bıçak alıp, tam kalbinin üstüne bir çizik atmak istiyorum. Kağıt kesiğine benzer bir sızıyı hep kalbinde taşımayı anla ve ne zaman kabuk bağlasa yaran, gelip en sevdiğin yine kanatsın orayı da, asıl o zaman gör can acısını ne olduğunu istiyorum.

Birini sevdiğinde, yaptıklarından çok yapmadıklarına kırılmanın izleriyle yaşamayı, hiç bilinmeyen bir geleceğe kendince kurduğun düşlerle yürümeyi, fazladan cebinde hep bir hayal kırıklığına hazır bekleme kartını tutmayı, beklentilerini en aza indirip sadece onun için yaşamayı denemeni istiyorum.

Benim seni sevdiğim gibi, senin de beni sevmeni diliyorum.

Saatler boyu cam kenarında beklemenin, her ayak sesine kapıya fırlamanın, kapanmış ve ne zaman açılacağı belli olmayan telefonların karşısında çaresiz kalmayı öğren istiyorum.

Ne kadar acımışsa canım, senin ki de acısın istiyorum. Bir gün, beni olmasa bile başkasını böyle sevmeyi öğren istiyorum. Ben seni öldürmek istemiyorum, böyle severek zaten içimdeki seni öldürüyorum…..

Candan Ünal

Uykusuz Musunuz?

 

  Şu günlerde bloğumu çok ihmal ettim. Malum, ikinci dönem başladı ve derslerden başımı kaldıramıyorum. Bu sebeple blok yazmaya ve okumaya pek fırsatım olmuyor. Yine de şu bir kaç gün içinde karşılaştığım ve hoşuma giden bazı yazıları sizlerle paylaşıyorum. Bu defa ki yazım biraz reklam içerili oldu. Uykusuzluğa çare arayanlara özel yazı sizlerle. Sevgiler...




ABD Hastalıkları Kontrol Etme ve Önleme Merkezi’nin araştırması ülkede 50 -70 milyon yetişkinin uykusuzluk problemi çektiğini gösteriyor. Araştırmada ayrıca daha kaliteli bir uyku için 5 teknik öneri de yer alıyor.

1-Diğer sesleri bastırmak için beyaz gürültü kullanın 
Teknolojiyle uyku kaçıran seslere ve horlamalara çare bulmak artık mümkün. Bir i-phone ya da Android yazılımlı telefon kullanıcısıysanız çevresel sinyallerle eski bir televizyonun cızırdamasına benzer rahatlatıcı sesler yaratan Beyaz Gürültü uygulamasını telefonunuza ücretsiz indirerek uykunuzu kaçıran dış sesleri bastırabilirsiniz.

2-Işıldaklardan uzak durun 
Yapılan çalışmalar yatak odalarında bulunan bilgisayar, telefon ve tablet gibi çevresine ışık yayan ürünlerin kişinin günlük ritmine zarar vererek uykusuzluğu tetiklediğini gösteriyor. Bu sıkıntı da f.lux denilen bir programla aşılabiliyor, f.lux günün saatine göre bilgisayar ekranının parlaklığını ayarlıyor.

3-Yatmadan önce egzersiz
Ulusal Uyku Derneği’nin yaptığı araştırma yatmadan önce ya da sabah uyanınca spor yapanların daha kaliteli bir uyku uyuduğunu gösteriyor, uyku süreleri spor yapmayanlarla aynı olsa bile. Bunu için de size kas geliştirici birtakım hareketler gösteren ve İOS için uyumlu olan Nike Antrenman Uygulamasını önerebiliriz.

4-Günlük Ritminizi ayarlayın
Sleepyti.me uyku hesaplayıcısı kısıtlı zamanlarda verimli uyumak isteyenler için birebir. Yatmadan önce uyanmak istediğiniz saati belirtiyorsunuz, program size uykunuzun evrelerini bozmayacak şekilde yatabileceğiniz saatleri gösteriyor, 22.00, 23.30, 01.00 ya da 02.30 şeklinde. Böylece uyku evreleriniz tamamlanmadan uyanmış olmanız engelleniyor ve güne zinde uyanarak başlayabiliyorsunuz.

5-Alarm tonunuzu değiştirin
Telefonunuzun alarm tonunu daha az rahatsız edici bir şey yapın. İOS’de bulunan Uyanma uygulaması en güzel uyanma tonlarının bulunduğu arayüz olabilir.

Kaynak: Radikal Gazetesi

12 Mart 2013 Salı

Hayalleri Herkesi Şaşırttı




Tüylerimi diken diken eden sözleriyle  memleketlimi sizlerle paylaşmak istedim. Örnek almak dileğiyle...

     ATV ekranlarında yayınlanan Kim Milyoner Olmak İster'de Yurdagül Bakkal isimli yarışmacı damga vurdu. Yarışmaya Domaniç'ten katılan Yurdagül Bakkal'ın yarışmaya katılma gerekçesi Kenan Işık dahil herkesi şaşırttı. Okuyamadığı için çok dertli olduğunu belirterek yarışmaya başlayan Bakkal, köyüne muhtar olmak istediğini açıkladı. Yurdagül Bakkal iyi bir performans sergilediği yarışmada 60 bin TL kazanarak büyük bir başarı sağlamış oldu.

Kaynak: Hürriyet Gazetesi

Kendi Kendini İyileştiren Çipler


ABD 'li bilim insanları, arızalanmaları halinde kendi kendilerini milisaniyeler içinde iyileştirme yeteneğine sahip çipler geliştirmeyi başardı.

California Institute of Technology (Caltech) yüksekokulunun, Yüksek Hızlı Entegre Devreler Laboratuvarından araştırmacılar, kendi icatları olan, çok küçük boyutlardaki bir güç yükselteci üzerinde, yeni geliştirdikleri entegre devre çiplerin kendi kendilerini iyileştirme yeteneğini uygulamalı olarak gösterdi.

Yaklaşık 5 kuruş büyüklüğünde olmasına karşın, içinde 76 adet çip ve kendi kendini iyileştirme yeteneği için gerekli olan her şeyi barındıran güç yükseltecini, yüksek güçlü lazerlerle birçok kez vuran araştırmacılar, çiplerin bir saniyeden daha kısa bir süre içinde otomatik olarak ince bir işçilik ortaya çıkardıklarını gözlemledi.

Kendi kendini iyileştirme kapasitesine sahip çipi, 20 değişik çiple karşılaştıran araştırmacılar, ürettikleri çipin diğerlerinden daha az elektrik kullanmasına karşın, performansının bütünüyle diğerlerine göre çok daha güvenilir ve üretken olduğunu belirtti.

Yapılan bilimsel çalışma, IEEE Transactions on Microwave Theory ve Tecniques aylık bilimsel derginin Mart sayısında yayımlandı.
Araştırma ekibinin başı olan Elektrik Mühendisliği Profesörü Ali Hajimiri "Gerçekten de güç yükseltecinin yarısını havaya uçurduk, transistörlerde olduğu gibi pek çok birleşen parçasını buharlaştırdık ve çip kendi kendini, neredeyse ideal performansına erişecek ölçüde iyileştirdi" dedi.

Hajimiri yaptığı açıklamada, "Bu çeşit elektronik bir bağışıklık sistemini entegre devre çiplere uyarlamak bir sürü olanaklara kapı açıyor. Bu, gerçekten de devrelere ve devrelerin bağımsız olarak çalışmasına bakışımızda köklü bir değişiklik getirecek. Bu sistemler şu an insan müdahalesine gerek olmadan kendi içindeki sorunu saptıyor ve kendi kendini düzelterek, bizi yok edilmesi mümkün olmaya devreler amacına bir adım daha yaklaştırıyor" ifadesini kullandı.

Kaynak: Radikal

5 Mart 2013 Salı

Öğreti Nedir?

   Sevgili okurlar!
   Bugün bir site keşfettim ve burayı okumanın bana çok faydalı olacağını düşünüyorum. Sıkça ziyaret ederim artık. Ve bu güzel haberi size de vermek istedim. Sitenin reklamını yaparken sizlere bir yazısını paylaşacağım.
İyi okumalar...




1) İnsan denen varlık, tarih boyunca anlaşılmamış,sürünmüş,inlemiş, başkasına derdini dökmüş ama, gerçek anlamda kendini tam olarak ifade edememiştir. Ne kendisi kendini tanımış, ne de başkasına tanıma fırsatı vermiştir.

2) Böyle bilinmez bir varlık, ne kadar mutlu ve başarılı olur? Tabi ki istisnalar söz konusu olamaz. İşte,bu yüzden,insanlık tarihi hep kanlı geçmiştir.

Merhum, Dr. Haluk Nurbaki, bir kitabında," İnsan Bilinmezliği " demiş, insanı anlayamamıştır.

Nobel ödülü almış,Batılı bir bilim adamı olan Alexis Carrel de,insan üzerin de araştıma yapmış, o da bir olumlu sonuca varamamış,yazdığı kitabının ismini " Meçhul Denen İnsan " koymuş, insanı çözememiştir.

Dünya genelinde, bugüne kadar, insan üzerinde sayılamayacak kadar kitaplar yazılmış,dergilere konu olmuş, gazete köşelerinde üzerinde makaleler yazılmıştır.

Tüm bunlar yetmemiş, ayrıca üzerinde uzun uzun düşünülmüş,fikirler yürütülmüş,sonunda,insan denen " Bilinmez " varlık, sayısız " Öğreti "lerede vazgeçilmez konu olmuştur.

Peki," Öğreti nedir? "diye sorulabilir,zaten başlığı da öyle attık.

Evet," Öğreti " nedir?
Öğreti,sözlük'te şöyle ifade edilir; Fikri,felsefi meslek,doktrin...Başka bir Sözlük'te ise şöyle;
1. Bilimde,düzenli bir siyasi,felsefi veya dini bir öğretim sistemini,bir görüşü oluşturan ilke,dogma ve kavramların tümü,meslek,doktrin,
2. Bir düşünürün,bir bilginin düşüncelerinin tümü,
3. Belli bir dünya, bir toplum anlayışına,düşünceye dayalı inanç ve ilkeler dizisi, doktrin... Sanırım anlaşılmıştır,ama bir kaç tane de örnek verelim,şöyle ki; Örneğin Mevlana Öğretisi;4 Kapı: Mumsema Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş;" Efendim, bu 4 Kapı meselesini ben pek anlayamıyorum, bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız? "diye sormuş. Mevlana Hz.'leri de;şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan 4 kişi var.Hepsi de rahlelerine eğilmiş derslerini çalışıyorlar. Sen şimdi git sırasıyla bu öğrencilerin enselerine birer kuvvetli şamar atacaksın.Öğrenci gitmiş,birinci öğrencinin ensesine bir tokat atmış,tokadı yiyen öğrenci de karşılık vermiş.Meraklı öğrenci;" bu ne demek Efendim,ben vurdum, oda vurdu."Mevlana;" bu Allah'ın adaleti Şeriat'tır."demiş.Mevlana,"haydi şimdi ikinci öğrenciye git vur" demiş.meraklı öğrenci,gitmiş ikinci öğrenciye de vurmuş.Bu ikinci öğrenci de tam vurmak üzereyken vazgeçmiş, vurmayarak onu affetmiş.Meraklı öğrenci,sevinmiş ama,"bu niye vurmadı?" diye,daha da merakı artmış. Mevlana ona;" Bu da Allah'ın rahmeti Tarikat'tır" demiş (Şeriat, insanın dış dünyasını, Tarikat, insanın, iç dünyasını düzenler).Meraklı öğrenci üçüncü öğrenciye de gitmiş vurmuş.Üçüncü dönmüş bakmış tekrar işine devam etmiş,bu da Marifet makamında olduğu için tokadın acısını duymamış bile...Dördüncü öğrenci ise daha kuvvetli bir şamar yediği halde,dönüp bakmamış bile... Mevlana Hz.'leri,bunu şöyle anlatır meraklı öğrencisine. "üçüncü öğrenci, bedenini aşmış, o Ruh makamında yaşıyor,duyduğu tokat acısı, çok hafif bir çizik gibi gelir.Dördüncü öğrenci ise,o zaten Hakikat makamındadır, gelen belayı, vurulan tokadı, Allah'ın bir sınaması,şefkat tokadı ve kendisinin bir kusuru olarak bilir ve yorumlar"diyerek,çok meraklı öğrencisini irşad etmiştir.

Evet,bu örnek,çok uzun oldu,kısaca, Öğreti,her fikir alanında,insanlığa bir eğitim,bir öğretimdir.Darwin'in,Marx'ın, Freud'un ve daha nice düşünürün öğretileri gibi (Faydalı veya Zararlı)...

Evet, umarım,"Öğreti"konusunda açıklayıcı bir fikir vermişizdir.İşte bizim "AİTİ ÖĞRETİSİ" konusunda da, siz sayın okuyucu takipçilerimize de,meraklarını giderecek açıklama ve " İP UCU "niteliğinde örnekler vermiş olduk...Başka bir yazı köşemizde buluşmak dileğiyle.

Engin Vakkas...

2 Mart 2013 Cumartesi

Yitirmeden



Çok değer verdiğim ama benden çok uzaklarda olan bir arkadaşım bu şarkıyı bana armağan etti. Ben de sizinle paylaşıyorum. Dinleyelim bakalım Pinhani bize neler diyor?

27 Şubat 2013 Çarşamba

Kitap Çekilişi Sonuçları





Bugün Saat 00:00 itibariyle çekilişimiz sona ermiştir. 
Çekilişe katılan her katılımcının kazandıkları katılım hakkı kadar isimlerini yazdım. 
Çekilişe katılma şartlarını yerine getirmeyen kişilerin isimlerini listeye eklemedim.
Çekilişi random.org sitesinden yaptım. 




Çekilişi Arzu Quluzade isimli katılımcımız kazanmıştır. 
Keyifli okumalar dilerim Arzu. Tekrar beklerim. 
Katılan herkese çok teşekkür ederim.
İyi okumalar...

Sevgiler... 






23 Şubat 2013 Cumartesi

Kitaplarım Geldi


 

  Halenin Haresi (Tık Tık) adlı blog sahibinin yaptığı çekilişte kazandığım kitaplarım geldi.
Heyecanlı ve meraklıyım. Bugün kitaplardan bir tanesini okumaya başlayacağım. Bittiğinde yorumlarımı sizlerle paylaşırım tıpkı şuan ki mutluluğumu paylaştığım gibi.
Sevgiler... Bol okumalar...

21 Şubat 2013 Perşembe

Dünyanın En Güçlü Hayvanı





*Genellikle hamam böceğinin bir nükleer patlamaya dayanabileceği söylenir. Ama ondan daha dayanıklı bir canlı daha var ve muhtemelen ismini daha önce hiç duymadınız. Su ayıları olarak bilinen Tardigrades, dünyanın en dayanıklı canlısıdır.
* “Su ayısı” olarak da tanınan bir milimetre boyutundaki mikroskopik canlı türü tardigradlar, gezegenin en güçlü hayvanıdır.
* İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre mikroskop altında bakıldığında cüssesi bir ayıya benzeyen tardigradlar, nükleer patlamaya bile dayandığını bildiğimiz hamamböceklerinden daha güçlü ve dayanıklıdırlar.
* Radyasyona dayanabilen su ayıları, -457 derece soğukta, 357 derece sıcakta yaşayabilirler.
* 200 yıl kadar ömrü olduğu tahmin edilen su ayıları, Nasa’nın Endeavour mekiği ile uzay yolculuğuna çıkıp burada sağ kalmayı da başarmıştırlar.
*900'den fazla türü vardır. Derin okyanuslardan en yüksek dağlara kadar dünyanın her yerinde yaşayabilirler.
*Tropik ve soğuk kutup sularında, bitki ve hayvan hücreleri ile beslenirler.



Kaynak: Samanyolu Haber ve Hürriyet Gazetesi



20 Şubat 2013 Çarşamba

Düşün (emiyorum)

Tartışmalara yol açacak bir yazı olacak ama; çok hoşuma gitti ve paylaşmak istedim.
Alıntıdır. İyi okumalar...




son 300 yılda
milletimize yüklenen düşünce biçimi
REAKSİYONELdir...

fikirsel altyapısına bakmaya izin vermeyen ...
düşünmeyi gerektirmeyecek...
sormayı ve
sorgulamayı yokeden bir yöntem bu ...TEPKİSEL düşünce biçimi...daha doğrusu DÜŞÜNMEMe BİÇİMİ ..

modelleyecek olursak :

*****************
Yani karşındaki A derse ...sen Z tepkisi koymalısın
karşındaki x giymişse sen D düşünce biçimiyle tepki koymalısın ...çünkü o şucudur..
****************
karşısındakinin söylediğine değil
kullandığı dilin ait olduğu fikirsel temele saldır...

fikirlere değil
görünüşe bak...

--------------------
taraflar oluşturulmuş...
kamplar mevcut...
ve bu kampların amblemleri ...kullandıkları dil ortak...
karşıt dil de var...

her kampın bir karşıtı
her mezhebin bir zıttı
olumsuzlayanı mevcut...

örnek :
-----------
kemalist isen ezbere maddeler bilmelisin...
alkol = özgürlüktür dokundurtmamalısın ...
laiklik = cumhuriyettir..laiklik olmazsa cumhuriyet olmaz
eşcinsellik = haktır modernliğin gerekliliğidir ...

aşılamayan KORKU KODLARI :
----------------------------
dininden dolayı başını kapatan gericidir
başını kapatmayan bayan kültürlü olmasa da moderndir (!)
din özgürlüğü diye şeriyatı getirecekler
camilerin sayısı okullardan fazla öyleyse geri kalmış bir ülkeyiz
okuma düşük o sebeple seçimler sağlıklı değil (!)


İKİ YÜZLÜ FİKİRSEL açmazlar
------------------------------------
demokrasi için bilgili halklar gerekir
bilgisiz halklara DEMOKRASİ değil OLİGARŞİ mübahtır (!)
egemenlik kayıtsız şartsız milletindir sözü sadece bir aldatmacadır..
dinlere ve inançlara karşı değilim , dedem hacıdır ..babam hoca...ben ateistim ...annem de başını anadolu tarzı bağlardı ama dini kullanmazdı....

dini kullanıyorlar...
laiklik kullanılabilir
din kullanılmaz...
laiklik tartışılmaz tartışılması teklif dahi edilemez bir tabudur...

demokrasilerde tabulara yer yoktur...
kimin dini inanışına karşı çıkılıyor ki ?

kiliseler neden bu kadar arttı ?
her köşe başına cami mi olurmuş ?
taksime cami yapılacak ...

aslında dindar değiller
aslında çok dindarlar
aslında aşırı dinciler takiye yapıyorlar
aslında cumhuriyetçi değiller
aslında türk değiller
aslında amerikan ajanı bunlar
irandan şeriyat getirecekler
eksenimiz kaydı

sıfır sorun olamaz...
sıfır sorun çöktü...
komşularımızla düşman olduk...
Türkiyenin dört tarafı düşmanlarla sarılı...

Türkün türkten başka dostu yok...
azarbeycan kıbrıs türk kesimini tanıdı mı ?
azarbeycan israil ile stratejik anlaşmalar imzaladı ulusalcılar gördü mü..

ulusalcılar ulusal markalarına neden karşı...
thy ulusal değil mi
hızlı tren ulusal değil mi
göktürk uydusu ulusal değil mi...
Atak helikopteri ulusal değil mi ?
Milgem ulusal değil mi
altay tankı ulusal değil mi
Mehmetçif tüfeği ulusal değil mi ?

ulusal nedir ?
ulus nedir ?
ulusal olmanın kaideleri ayrılıkçıbaşına karanfil verip kampını ziyaret etmek mi ?

19 Şubat 2013 Salı

Parlayan Yıldızım: Beta Balığı

(Balığımın yarısı mavi yarısı siyah renkte. Telefonla resmini çekerken makinenin flashından mavi renkli olan kısımları parladı. Çok havalı! B-) )
 

  Bugün çarşıda bir kaç işim vardı. Onlar için Isparta'nın güzel mütevazi sokaklarında dolaştım. Bir iş hanına ingilizce kitap  almak için girdim. İş hanının en alt kattında boylu boyunca uzanan bir Evcil Hayvan Dükkanı dikkatimi çekti. İçerisi rengarenkti. Cıvıl cıvıl kış seslerine diğer evcil hayvanların sesleri eşlik ediyordu. Şöyle bir bakayım neler varmış derken içlerinden birine ilk görüşte aşık oldum.

  Normalde evcil hayvan beslenmesine karşıyımdır. Çünkü her zaman hayvanların özgür bırakılmasından yana olmuşumdur. Bir kuşu kafesine kapatıp ona "Cici Kuş" demeyi öğretmek bize zevk verebilir fakat bu yapılan   her zaman onlara işkence çektirmek olmuştur. Nedense şu ufak balıkçıkları görünce aynı şeyi düşünemez oldum. "Balık dediğin özgürlüğü ne bilsin. Beş saniye sonra unutur" diye bencilce cümleler kurdum. Aklım beynimden uçtu ve bir tanesini kapıverdim. Sanırım biraz da yalnızlığımı gidermek istedim. Merak etmeyin! Onun nasıl ortamlarda yaşadığını öğrenip kısa zaman sonra özgürlüğüne kavuşturacağım, onu salıvereceğim. Ama şimdi o benim yeni oda arkadaşım.

  O bir Beta Balığı. İsmini henüz düşünmedim. İsim öneriniz varsa lütfen söyleyin.
  Sevgiler...

16 Şubat 2013 Cumartesi

Yanlış Öykünün Kahramanları




   “Koşturarak geldi girdi kapıdan. Yağmuru yüzüne vuran rüzgar epey üşütmüştü onu.  Titreyen ellerini birbirine sürterek ısıtmaya çalıştı. Yeterli değildi. Titreyerek merdivenleri çıktı. Odasına girer girmez çantasını yatağına fırlatıp o çok sevdiği pembe pijamalarını giydi. Bir de sabahtan kaloriferin üzerine koyduğu çoraplarını ayacıklarına geçirdi. Artık geriye tek bir hamle kalmıştı, yatağına geçip balık desenli yorganına sarılacaktı. Hopladı ve bir hamlede yatağın içine daldı. Önce nefes alıp vermesi hafifledi, sonra gözlerini yavaşça kapattı. Uyumak üzereydi. Derken biraz durgunlaştı.  Yüzünden düşen iki damla yaş burnundan yastığa damladı. Bir damla iki damla gerisi gelecekti biliyordu. Yan odadaki  kızın içeriye girmesiyle bölündü hüznü ve doğruldu. Ağlayamamıştı da içindekileri de dökemedi. Ah! Be ne karmaşık bir duyguydu. Yutkunamıyor ama nefes de alamıyordu. Gözleri dalıp dalıp gidiyor, üzerine derin bir sessizlik çökmüştü; ama içinde büyük bir  haykırış taşıyordu. Ciğerlerine oturttuğu kocaman yumrukla doğruldu ve müziği başlattı. Müzik içinden akıp gitti. Gözleri tekrar daldı. “

   Bir insanın yapabileceği en büyük hata yanlış öykülere kendisini kahraman yapmasıdır.  Bu durum öyle vahimdir ki; öykünün içindeki kimse doğruyu yanlışı göremez. Ancak ve ancak dışındakiler anlayabilir. Onlar da nasıl önleyebilirler ki hatayı! Dışındadırlar çünkü. Kenardan  bakanlardır onlar. Ne acıyı çekecek asıl kişiler ne de mutluluğu tadacak asıl kahramanlardır onlar.  Oysa öyküdekiler…  Onlar treni kaçıran yolcular gibidirler.  Biletleri de vardır, koşarlar, koşarlar… Ama treni kaçırırlar. Bu duyguyu hayatlarının sonuna kadar yaşarlar.



   Sizlere pişmanlıkları ve yanlış seçimleri anlattım. Yazımın cümleleri karmaşık gelebilir; ama bu duyguları yaşayanlar beni elbet anlayacaklardır. Pişmanlıklarımız olmasa elbette ki bu deneyimleri yaşayamazdık; size tavsiyem geçmişinizdeki pişmanlıklarınız için kendinize kızmayı bırakın. Yanlış öykünün kahramanı olmanın hayalini kurmak kadar acı veren bir duygu yoktu. Yitip giden umutlarınızı çöpe atın ve doğru hayaller kurun. Doğru hikayelere kahraman olun, doğru insanlarla mutlu olun ve kendi değerinizi sonuna kadar hissedin. Böyle emir cümleleri kurmam umarım saygısızlık olmamıştır. Fakat kendi acılarımdan ve deneyimlerimden yola çıkarak söylüyorum: Yanlış limanlar kadar acı veren deniz kıyısı yoktur. Oysa ki; deniz kıyıları insanlara huzur vermek için vardır.

   Beni okuduğunuz için teşekkürler.
   Sevgiler… :)


15 Şubat 2013 Cuma

Günün Sözleri

Bu sabah internette söyle bir gezinirken harika sözler buldum. Klasikleşmiş facebook sözleri gibi görünebilirler; fakat derin anlamlar içeriyorlar. İçlerinden beni en çok etkileyenlerini seçtim.
Buyrun!
Cümleten iyi sabahlar... :)












14 Şubat 2013 Perşembe

Veer-Zaara



Saat yedi buçuktan beri film izliyorum ve üç buçuk saat süren film seyrinden sonra nihayet yorumlarımı  sizlerle paylaşabileceğım. Buyurun romantizm severler yorumlarım sizinle...

  Hint ve Kore filmleri benim en sevdiğim filmlerdir.  Çünkü bu filmlerde hep aşkın ve insanların masumiyeti konu alınır. Bu filmlerde, tırnağına dokunmadan birbirlerini deliler gibi sevmeyi başaran insanlar vardır. Sabır, emek, sadakat ve aşkın gücü vardır.Ve en önemlisi: Kadına Saygı vardır. Onu sahiplenmek, sahiplenirken de asla ona bir eşya gibi davranmamak vardır. Onu sevmekten öte yalnızca mutluluğunu istemek vardır. Onun sevgisini ya da öpücüğünü değil. Hiç bir şey beklemeden sevdiği için fedakarlık yapmak vardır. Deliler gibi sevmek vardır. Onun tırnağına dokunmak şöyle dursun ona bakmaya bile kıyamamak vardır. Bu filmlerde gerçek aşk vardır. Bir çoğumuzun yolunu gözlediği o aşk.



Hint filmlerini o kadar çok seyrettim ki az daha bugün seyredecek bir film bulamıyordum. ki; imdadıma Veer-Zaara yetişti. İzledikten sonra "Şimdiye kadar nasıl oldu da keşfedemedim" dedim. Harika bir film.

 Filmde 22 yıl süren aşkın, onurun, doğruluğun ve cesaretin savaşı anlatılıyor. Bitince de, "İşte tam filmlere konu olacak bir aşk! " diyorsunuz. Tadı damağınızdan gitmeyecek bir aşk filmi: Veer-Zaara...



Şunu da söylemeden geçemeyeceğim; düğünlerine ve kıyafetlerine bayılıyorum. Şu ihtişama ve güzelliğe bir bakar mısınız!

İyi seyirler...